4 Nisan 2014 Cuma

Annelik ve Kadınlık Üzerine...

Uzun zamandır  "anne" ve "kadın" kimliklerim üzerine düşünüyorum. Kafamda deli sorular modunda; evden işe-işten eve gidip gelirken, günlük yaptığım işleri, rutinlerimi, çocuktan önceki yaşamımı, boş zaman kavramını, yapmak isteyipte yapamadıklarımı, planladığım şeylerin plan çizelgesine baş kaldırması üzerine afallamalarımı ve nicelerini alıp veriyorum. Kafada al-ver yapmak ata sporlarımızdan olduğu için, al-verlerin bir olgunluğa ulaşıp sonuca varması bir süreç alıyor ister istemez...
Baktım olacak gibi değil, bu al-verlerin bir sonu yok...Şimdiye kadar ne aşama kaydettim oturup yazayım dedim.

Eşim ve ben 5 yılın sonunda çocuk yapmaya karar verdiğimizde işlerin bu kadar zor olacağını tahmin edememiştik her ebeveyn gibi....Benim feminik yönüm ve eşimin bu yönüme duyarlılığı bazı sorunları daha kolay atlatacağımızı düşündürmüştü bana...sonuçta evde bir görev ve iş paylaşımı vardı ve bu çocuk olunca da böyle devam edecekti...bu noktada yaşanan bazı şeylerde sevgili murphy'nin eli olsa da işler pekte umduğumuz gibi gitmedi.


Oğlum Güney doğduktan sonra ilk bir kaç ay zaten aile desteği ile bir şekilde olayın büyüsü ve şoku altında ne yaşadığımızı anlamadık. Bebek doğası gereği anneye bağımlı çünkü beslenmesi gerekiyor !  Bence bu dönemde erkekler yaşadığımız hiçbir duyguyu anlamıyor. Hem bebeğini delicesine beslemek isteyen bir anne, hem de kendine bile itiraf edemese de eve kapanmış, zincire vurulmuş gibi hisseden bir anne. Lohusalık depresyonunu da koy üzerine...ohh mis, tadından yenmez...Bu günler gelip geçiyor tabi ki...ama geçen günün yerine yeni zorluklar yeni aşılması gereken sorunlar geliyor.

Bebekle yoğun ilişki içinde olduğumuz bu dönemde ev işlerini ve diğer sorumlulukları erkeklerin biz söylemeden yapmasını bekliyoruz. Neticede bebekten önce aramızda olan iş bölümünün yine devam etmesi gerekiyor. Ama anne kişisi günün sonunda hem bebeğinin sorumluluklarıyla hem de ev işleriyle boğuşurken buluyor kendini. Erkek çalışıp gelmiş yorulmuş oluyor, kadın ise tüm gün evde olduğu için yan gelip yatmış sayılıyor! Ev işlerine de eskisi gibi ortak olması bekleniyor. Oysa ki artık evde bir bebek var ve anne neredeyse tüm enerjisini ona veriyor, bunu görmek için 3,5 numara gözlüğe ihtiyaç olmasa gerek. Bir de bunun üzerine işe başlama tarihi gelip çattığında; çanlar her zaman olduğu gibi yine "anne" için çalıyor! 

Evde ki düzeni tam oturtamamışken bir de işe başladığınızda hamilelik öncesi bıraktığınız kariyerinizin emeğinizin peşine düşüyorsunuz. Kariyer tasası da dört bir yanımızı sardığına göre artık dağılabiliriz :))

Hem kadın, hem anne, hem de kariyeri aynı seviyede olduğu erkek arkadaşlarından geriye düşmüş bir insan :) üstelikte uykusuz ! Heheyyyt kimliklerden kimlik beğen !


Elbette ki aslolan kadın kimliğimiz, tüm soruların cevabı bu kimliğe sahip çıkmakta. Öncelikle anneliğin bizi çok uç noktalara götürüp her şeyden izole etmesini engellemek adına seküler toplumun dayattığı normları reddederek işe başlamalıyız. Daha sonra birlikte yaşadığımız ortamı ve kişileri bu yönde yeniden gözden geçirmeliyiz.


Anneliği Abartmak...
Mantıklı bir şekilde düşünürsek, ne anneliği ne de bebek işini fazla abartmamak gerekiyor. Bebeğe anne sütü vermek iyi olan olabilir ama vermemekte bir tercih olabilmeli. Sütü yeterli olmayan anne mama verdiği için kendini suçlu hissetmemeli...emzirmeyi bir kutsala çevirip emzirmeyen anneye mahalle baskısı uygulamak en çok yine biz kadınların, hemcinslerimizin sevdiği bir uygulama. Bir de şu açıdan bakın; göğsümüzü dolduran sütün verdiği acıdan kurtulmak için de emziriyoruz...Yani bunu her şeyden önce kendimiz için yapıyoruz.


Anne olduk diye her şeyin organiği her şeyin doğalı herşeyin katkısızını bulmaya çalışmakta yine ayrı bir çılgınlık...olağanüstü organik şeylerle yetiştirdiğiniz bebeğiniz bir gün büyüyüp organik olmayan o hayata adım atacak ve o zaman siz şimdiki gibi ona organik bir seçenek sunamayacaksınız. Organik ürün takıntısı yine biz annelere dayatılan bir politika...Organik olmaya şartlanmak yerine, evde kendi yapabileceğim şeyleri kendim yapmayı tercih ediyorum; en basitinden yoğurt.  Yoğurdu oğlum Güney için (2 günlük) kendim mayalıyorum. Bu şekilde tüketim zincirine de ufakta olsa bir çalım attığımı düşünmek beni rahatlatıyor.


Gelelim ev işlerine, artık eskisi gibi über düzeyde düzenli ve temiz olamayacağımı kabullendim. Her zaman koyduğum şey t süresi sonra dönüp baktığımda aynı yerinde olmayacak artık. Çünkü artık bu ev yaşıyor, yaşanmışlık sinen bir evde her şey her yerde olabilir pek tabiki...Makul düzeyde bir dağınıklığa tahammül katsayımızın yükselmesi her açıdan ruh sağlımız için olumlu bir gelişme. Böylece üzerimize gereğinden fazla yük almıyoruz ve ekstradan yorulmuyoruz. Tüm bu kabuller ışığında eşiniz ile evdeki iş, sorumluluklar ve görevler elbetteki bölümlenmiş olmalı. Mesela birimiz çocuğun altını değiştir, mamasını yedir ile meşgulken diğeri yemek hazırlama ve sonrasında toparlama vb işler ile meşgul oluyor.



Sosyalleşmek bizim de hakkımız !
Bebekli bir aile için hafta sonları ise sosyalleşmek adına ele geçmez tek fırsat. Üçümüz birlikte bir şeyler yapmıyorsak birimiz evde kalıp çocukla ilgilenirken diğerimiz dışarı çıkıp istediği şekilde sosyalleşiyor. Tek başıma takıldığım ilk zamanlarda aklım hep evde kalıyordu sonunda aklımı da yanıma alıp çıkmayı öğrendim.

Hayat devam ediyor hepimiz için...o yüzden kendimizi gereksiz sınırlar ve sorumluluklarla sıkıntıya sokmamalıyız. Anne olduk diye her taşın altına elimizi koymamalıyız. Bir hafta boyunca hiçbir şekilde dışarı yüzü görmediğim günlerde; 1-2 saatliğine semt pazarını gezmeyi, öylesine yürümeyi veya markete pirinç almaya gitmek için gönüllü olmayı da yine sosyalleşmek için yaptığım doğrudur...
Biz sadece anne olduk, fantastik bir (çizgi) film kahramanı değil. Süper güçlerimiz yok. Anne olurken kadın olduğumuzu da unutmayalım...unutmazsak etrafımızdakiler için de daha pozitif ve çekilir bir insan oluyoruz :)

Bu aşamadan sonra ev içindeki yaşamını düzenleyen kadını, sosyal çevreden gelen çoğu zaman saçma ve dayanaksız olan yorumları alt etmek işi bekliyor. Bunlara da kulak asmamayı öğrenmek gerek. Bu fasıla da en çok bakıcıların/yardımcıların öcü ilan edilmesi canımı sıkmıştı, çünkü ben bebeğimi bakıcıya bırakacaktım.

Bebek bakımı için bu seçeneği tercih ettiyseniz, bebeğinizi bakıcıya baktırdığınızı öğrenenlerin ilk yorumları insanı çileden çıkarıyor;
"olsun olsun iyi bakıcılarda var",
"kamera koysaydın eve",
"kaç lira veriyorsun?"
Bebeğini bakıcıya bırakan anne de emzirmeyen anne gibi kendini suçlu hissetmeli, "iyi anne" olma yolunda yine eksi bir puan almıştır.  Neden hayatı kendimiz için daha da zorlaştırmaya bu kadar gönüllüyüz?
Bu yorumları çevremde erkeklerden duyduğumda bu kadar şaşırmıyorum, ama benzer sıkıntılardan geçmiş kadınlardan duyduğum zaman "umudum" eriyen bir dondurma gibi elimden kayıp gidiyor...

Bir anne bedduası; "İki yüzlü, arsız uslanmaz sistem, boyun devrilsin" :)
Erkekler bize bir yandan "emziren ve çocuğuna kendisi bakan iyi bir anne" olmamız gerektiğini bunun çok kutsal birşey olduğunu söylerken, diğer yandan iş yerlerinde "anne" olan bir kadının üzerine basarak yükselmekte terfi almakta bir beis görmüyorlar !
"İyi anne", "organik anne" ve  "kutsal annelik" kılıfları ile hayattan koparılıyoruz, eziliyoruz. Bu üstü kremşantili laflar ve kalıplar bizi asıl kimliğimizden kadın kimliğimizden uzaklaştırıyor. O yüzden abartmadan gaza gelmeden doğallığında ayıq olarak yaşamalıyız anneliği. Biz kadın kimliğimizden uzaklaştıkça güvencesiz bir işte esnek çalışma saatleri ile çalışan ucuz iş gücü olarak görülmeye devam ediyoruz. Çünkü bizim birincil görevimiz annelik ! Terfilerde ve atamalarda hatırlanmıyoruz, çünkü bir erkek gibi özverili çalışamayız,bizim evde bekleyen bakıma, ilgiye muhtaç çocuklarımız var. Unutmayınız ki çocukların (istisnalar hariç) bir de babaları var. Özverili çalışmak gerektiğinde babaları da pek ala çocuklarıyla ilgilenebilir. Takdir edersiniz ki çocuklarımızın anneden olduğu kadar babadan da ilgi ve özveri görmeye ihtiyaçları var.


Anne olmakla kalsak yine iyi. Finans kapital bizim hem sütümüzden hem derimizden hem etimizden faydalanmadan bizi sadece anneliğin kollarına bırakmıyor. Anne olan kadını çalıştırıyor, çalıştığı iş sigortalıysa bir nebze şanslı azınlıktan, eğer değilse  merdiven altlarında, bodrum katlarında kayıtsız iş gücü olarak sigortasız çalıştırılıyor. Kadını bu şekilde sömüren ataerkil düzen onların aynı zamanda yere göğe sığdıramadıkları kutsal birer "anne" olduğunu bilmiyor mu?
Bu söylemimden anne olmayan kadınların ezilmediği anlamı çıkmasın. Kadın; her türlü yaşadığı sınıfa göre önce eve kapatılmak istenen, finans kapitalin dayatması ve geçim derdi vb sorunsalı ile çalışacaksa kayıtsız, sigortasız, ucuz iş gücü olarak çalıştırılan, sigortalı olarak çalışıyorsa da atama ve terfi konusunda ses çıkarmaması, sekretarya işlerini halletmesi gereken bir varlık olarak görülüyor. Hiç bir durumda değer verilmiyor.
Bu iki yüzlü, arsız uslanmaz sistem yüzümüze gülerken arkadan kuyumuzu kazıyor. Buna göre önlemler almalı ve bu sarmalla sarmalanmış kadınlar için çevremizde cesaret verici birer ışık olmalıyız...











0 yorum:

 

TRİŞKADAN NAĞMELER Copyright © 2012 Design by Ipietoon Blogger Template