7 Ocak 2014 Salı

Ben Saksı Değilim

Bağzı şeyleri biliyor gibi yapmaktan, dinlerken konu içindeki kilit kelimeleri tespit ederek olayı çözmeye çalışmaktan, bilmediğini karşı tarafa çaktırmamak için kırk takla atmaktan yorulan bir ben var benden içeri arkadaşlarım...




Malum Güney 7 aylık oldu ve ben 1 ay önce işe başladım. Ne hikmettir ki, doğum iznine ayrıldığım dönemde çalıştığım birimden 3 kişi şirketten ayrılmış ve döndüğümde tüm işler, hoş geldin faslını geçemeden üzerime atıldı resmen...(evet evet atağa geçerek atılmak, "atılmak" abartı ve kinaye için değil gerçek anlamıyla kullanıldı) böyle olunca daha önce ilgilenmediğim teknik birçok konunun da tam ortasında buldum kendimi. Kimseye de "ay bir saniye ben şunların bir eğitimini alayım da konuştuklarınızı anlayayım" diyemedim. Konuştukları şeyler kelimelerin birleşip oluşturduğu klasik cümlelerden oluşsa belki bir ihtimal anlama şansım vardı. Ama ingilizce terimlerin kısaltmalarından (sistem, kart isimleri vb) oluşan dibine kadar teknik isimlendirmelerden oluşan türkçe bir yüklemle biten bu cümlemsi şeyler söz konusu olunca, suratımda şirin bir gülümsemeyle dinlerken;

- "hı hı, evet"
-  "kesinlikle"
-  "tabi tabi" 
-  "tam olarak böyle mi düşünüyorsunuz?"
-  "mail üzerinden ilerleyelim"
-  "üzerinde konuşuyor oluruz"
-  "yarın dönüş yapmak için saatlerimizi set edelim"
-  "hani nerde aksiyonlarrrr? :) "

gibi ifadelerle hayatımı idame etmeye, günü kurtarmaya başladım. Plaza dili ve edebiyatını kullanma kılavuzunu da tekrardan yalayıp yutmuş oldum, bu vesileyle :)
Sahne önünde gerçekleşen diyaloglar bunlarken, sahne arkasında yaşananlar, aklımdan geçenler bambaşka bir dünyadan: 

-  "geçen gün bir börek yaptım, parmaklarını yersin, hemen yaz tarifini , 1 su bardağı yoğurt..."
-  "cupcake için hazır krema kullandım ama istediğim kıvamda olmadı, sende krema tarifi var mı?"

Bunları yaşarken bir yandan da, karşı taraf konu hakkında bir fikrim olmadığını anlamasın diye arada kullanılan bazı kısaltmaları ben de tekrarlayarak "ben de sizin gibiyim, sizdenim, melaba dünyalılarr" mesajını veriyorum. Bu arada iç ses haykırır durur "saksı değiliim beeen" 

Belirtmeliyim ki şu ana kadar çok iyi idare ettim. 1 ay içerisinde de nerde bir eğitim dokümanı nerde bir bilgi notu varsa okudum. Yer yer dosyalar içinde boğuldum. Hiç muhabbetim olmayan birimdeki insanlarla muhabbet kurdum. İyi ki de yapmışım, meyveleri toplamaya başladım bile...wuhhuuu...

Gelgelelim iş yerinde bu haldeyken, haliyle biraz stres yüklenmiş olarak eve geldiğimde canım oğlumla vakit geçirerek rahatlamakta benim bonusum. Zaten gün içinde onu çok özlediğim için birlikte olduğumuz zaman ev işleri veya başka şeylerle ilgilenmiyorum ki hasret pınarlarımız biraz kurusun.  
Güney doğduğundan beri uyanıkken doğru dürüst televizyon açmıyoruz. Uyanıksa onunla oynamayı tercih ediyorum. Zaten yemesi içmesi altını değiştir derken zaman nasıl geçiyor anlamıyorum bile. Ee böyle olunca haber maber dizi mizi yalan oluyor tabi...Gün oluyor ki televizyonu açmadan yattığımı biliyorum. Gece de kalkıp emzirdiğim için bari uykumu alayım diyorum. 

Ve yine gündemden bihaber olan ben arkadaş sohbetlerinde iki lafın beli kırılırken bocalıyorum. Konu hakkında fikrim varmışçasına dinliyor, anlamlı bir kaç cümle kurabilmek için göbeğimi çatlatıyorum. Birde merak ediyorum neler olmuş diye, heyecanla bulmaca çözer gibi duyduklarımı birleştirip bir hikaye kurguluyorum kafamda. Bazen varsayımlarla ilerliyorum, sorular soruyorum. Çok zeki arkadaşlar anlıyorlar benim durumu, bazen acıyıp cevaplıyorlar bazen de "ööeehh yeter be senle mi uğraşacağız" bakışı atarak gözlerini kaçırıyorlar. Kaçan gözleri tekrar yakalamak, ilgisini kazanmak kolay değil aa dostlar :) İlişkilerim için emek veriyor, mücadele ediyorum her alanda olduğu gibi. Ne yapıp edip "bir kahve yapayım da içelim hem fal da bakarız" noktasına getirerek tavlıyorum ortamı. 
AKP ile cemaat çatışması hakkında hiç haber izlemediğimi söylesem, gülersiniz bana...
Gülün bence de zaten :)

Olayı öğrendikten sonra normal bir insan davranışı sergileyerek bir kaç haber okudum ama yeni gelişmeler, konu üzerine yapılan yorumlar, geyikler yine bana mars kadar uzak...
Bazı arkadaşlarıma konuyu özet geçtirmekten artık utanır oldum. Bir süre sonra bu durum içselleşiyor ve konuyu konuşmak için "adam" yerine konmuyorsun...Yine haklılar...Ne yani konuyu özet geçicem, özeti anlamasını bekleyeceğim, anladığını yorumlaması için ek süre vereceğim ve sonunda tüketilmiş her yönüyle ele alınmış konu hakkında esprili bir kaç kelam bekleyeceğim....ooohhooo...
Bu iyiliği insan kendine bile yapmaz :) 

Yine bu dost sohbetlerinde bencağızım; bilmeyen ama bilirmiş gibi yapan halinden ödün vermeden yaşamaya devam eder...İç ses haykırır durur "saksı değiliim beeen ulaann"
Haksızlık etmeyeyim kendime, işin içinde şöyle de bir durum var; artık bu konuların ilgimi çekmesi için karşıma, bir kaç takla hatta parende atarak yanar dönerli meyve tabağı içinde gelmesi lazım. 

Geçen gün yatak odasında bin bir hayal ve özenle kurduğum tek raflık kitaplığıma, okuma lambama boş boş bakarken buldum kendimi :) Güney geceleri beşiğinde uyuduğu için genelde oda da gece lambası yanık oluyor. Sabahları da doğru dürüst odayı bile görmeden kör karanlığında kıyafetlerimizi (elimize ne geçirdiysek) parmak ucunda alıp sıvışıyoruz odadan. Bu sebeple kitaplığı gün yüzüyle görünce yeni tanışmış gibi "melaba, memnun oldum" bakışını attım kendisine. Bakışmamızda özlem vardı, bir kaç kitabı elime alıp içini karıştırdım. Ne güzel şeylersiniz dedim, sizi okumak istiyorum dedim. İşte Güney doğduğundan beri çok isteyipte yapmak için bir türlü zaman ayıramadığım kitap okuma faaliyetimi çok özlüyorum. Gerisi çokta umrumda değil...
Bağzı süper anneler var etraftan duyuyorum, küçücük bebeleri var haftada bir kitap bitiyorlar...imkansız değil...hayranım onlara...respekt!

Ama hayat hiç bitmeyen bir sınavsa, bu aralar bildiğim yerlerden gelmiyor hakketen. Sor bakalım ek gıda işini, 
sor bakalım uyku yöntemlerini..sor bakalım en iyi pişik kremini..
anlatayım sana roman gibi...pehh..


Benim de sular seller gibi mikrofonu elime alıp konuşacağım günler gelecek biliyorum. "Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?" sorusuna ise cevabım "cino gibi dinleyen" !
Fonda "İnş cnm ya" uğultusu yükselir...

Ez cümle, eğri oturalım doğru konuşalım çocuk olayları fiili olarak bizi biraz hayattan koparıyor. Aslında şöyle demeliyiz eski hayatımızdan koparıyor. Yeni bir hayatın kapılarını açıyor. Ama bu metazoruyla olmuyor. İnsan kendi istiyor ve seçiyor bu yolu. Yeni bir hayat kurmak emek istiyor, zaman istiyor. "Amaaaan çok bunaldım, Fatoş kaçar" dediğim zamanlarda da satıyorum bebeyi babasına, atıyorum kendimi dışarı...öyle işte...









0 yorum:

 

TRİŞKADAN NAĞMELER Copyright © 2012 Design by Ipietoon Blogger Template